Bir inancı anlamanın kolay yollarından biri de onun yapı taşını, fikri düşünmektir. Yalnızca düşündüğümüz ama pek inanmadığımız pek çok düşünce vardır. Mesela başarılı olma örneğinden ilerleyelim. Başarılı bir insan mısınız? Yoksa başarısız mı? Peki bir düşünce bir inanca nasıl dönüşür? (Bunu epey anlatmıştık, şimdi farklı bir yoldan bakalım) Bunu anlatmak için masa yöntemini kullanacağım. İnancı masa fikir ya da düşünceyi de ayakları olmayan masa olarak düşünün. Masanın ayakta durabilmesi için 4 sağlam ayağa ihtiyacı vardır. İşte bir düşünceninde inanca dönüşmesi böyle sağlam ayaklar gerektirir.
Şimdi ben başarılıyım derken, bunu aslında neye göre diyorsunuz? Belki okulda hep takdirle geçtiniz, belki önemli bir kaç başarı kazandınız, belki herkesin kolay kolay giremediği bir üniversiteyi kazandınız belki de insanlar size sürekli başarılı olduğunuzu söyledi. Yani bu yaşadıklarınızın hepsi masanın ayakları oldu.
Şimdi tam tersi bir inancı ele alalım. Başarısız bir insan olduğunuza inanıyorsunuz. Buna inanmanıza sebep olan şeyler neler? Muhtemelen girdiğiniz her işte bir sorun çıktı. Projelerinizi tamamlayamadınız. Belki üniversiteyi kazanamadınız, belki yıllardır gelişemediğinizi düşünüyorsunuz belki de çevredeki insanlar sizi başarısız biri olarak görüyor. Ya da çok çalışmanıza rağmen şu ingilizceyi öğrenemediniz.
Bakın işte bunlarda başarısızlık inancının masa ayakları... Kimse durup dururken başarısız ya da başarılı olduğuna inanmaz. Fakat burada şöyle bir şey var, aslında biz hayatta çoğu kez başarılı ya da başarısız olmuşuzdur. Ama başarısız bir olduğumuza inanıyorsak demek ki hep başarısız olduğumuz deneyimleri hatırlıyoruz. (Aslında burada konuşulacak kurallar konusu var ama onu başka bir konuya atıyorum) Eğer şu an başarılı biri olduğunuza inanmak istiyorsanız şöyle bir yarım saat, bir saat geçmişinizi tarayın ve sadece başarılı olduğunuz anıları, hatıraları hatırlayın.
Ben çok insanla karşılaştım ve bir çoğu kendini başarısız olarak görüyordu. Sonra bana hayatını anlat dedim, hayatını anlattıkça ona başarılarını gösteriyor ve git gide fizyolojisi değişmeye başlıyordu. Sonra konuşmamız bittiğinde oradan harika bir şekilde ayrılıyordu. Çünkü artık geçmişteki başarısızlıklarına değil, başarılarına odaklanmıştı. Bu sizin seçiminiz.
Çok Güzel Bir Konu
İnancımızı oluştururan masa ayaklarının geçmişteki yaşadıklarımız yani referanslarımız olduğunu öğrenmiştik. Peki bu referansların illa ki de gerçek olması gerekir mi? Hatırlarsanız Hayal Gücünün Kudreti bölümünde bundan bahsetmiştik. Gerçek olması gerekmez, burada hayal gücümüzle çok sık tekrarlayarak gerçekten farkı olmayan referanslar oluşturabiliriz.
İnsanlar bir şeyi yeterince canlı biçimde hayal ettiklerinde gerçek tecrübeden algılamış kadar başarılı olabilmektedirler. Bunun nedeni, beynimizin gerçekten olmuş bir şeyle, bizim canlı biçimde hayalimzde yarattığımız bir şey arasındaki farkı ayırt edememesidir. Yeterli duygusal yoğunlık ve takrarla, sinir sistemimiz bir şeyi gerçek olarak algılar, o şey henüz olmamışsa bile...
Roger Bannister olayını hatırlayın. Onun en büyük gücü hayal gücüydü.
İnsanlar kendilerinin kim olduğu ve neler yapabilecekleri konusunda sınırlayıcı inançları pek sık geliştirirler. Geçmişte başarılı olmadıkları için, gelecekte de başarılı olamayacaklarına inanırlar. Sonuç olarak, duyacakları acının korkusuyla, sürekli olarak "gerçekçi" davranmaya odaklanırlar. İkide bir "gerçekçi olalım" diyen insanları çoğu aslında korku içinde yaşamaktadırlar, yeniden hayal kırıklığına uğramaktan çok korkmaktadırlar. O korkudan ötürü, kendilerini kararsızlığa iten inançlar geliştirirler, tüm güçlerini kullanmaz, tüm ellerinden geleni yapmazlar, sonunda da sınırlı sonuçlar alırlar.
Büyük liderlerin gerçekçi olduğuna pek seyrek rastlanır. Dedikleri sonunda hep çıkar ama ilk başta hepsi hayalci olarak görülürler. Atatürk gerçekçi birimiydi? İngilizler Osmanlı'yı neredeyse boyundurlukları altına alırken Atatürk Türkiye Cumhuriyetinden bahsediyordu.
Gandhi, dünya tarihinde neredeyse bir ilki gerçekleştirdi. Bir silah dahi atılmadan Hindistanı özgürlüğüne kavuşturdu. Gandhi'nin hayatı ile ilgili notlar okurken, onun bu planını duyanların onu bir akıl hastası ve büyük bir hayalperest olarak gördüklerini okumuştum. Aslında liderlerin hayatları böyledir, onlara ilk başta hayalperest denir dalga geçilir, sonra lider denir saygı duyulur.
Her gerçeğin etkin ve inkar edilmez bir varlığa kavuştuğu yer, ancak insanın hayalidir. Sanatın da hayatında da esas ustası, icat değil, hayaldir.
Joseph Conrad
İnancı değiştirmenin farklı yolları;
(yarının konusu inançlar 8'e bakın)
Joseph Conrad
İnancı değiştirmenin farklı yolları;
(yarının konusu inançlar 8'e bakın)