Genel itibari ile inançları eğitimlerimde 2 ila 4 saat arasında anlatıyorum, her ne kadar burada beden dili faktörü olmasa da en sade biçimde anlatmaya başlayacağım.
"İnsan, inandığıdır."
Anton Çehov
Anton Çehov
İnançlar dediğimizde genellikle anlaşılan dini inançlar oluyor. İnançlar beynin komutanlarıdır, bir şeyin doğru olduğuna gerçekten inanırsanız beyniniz onu doğru olarak anlar.
"İnançlı bir kişinin gücü sadece ilgisi olan doksan dokuz kişinin gücüne eşittir"
John Stuart Mill
İnançlar, sinir sistemine doğrudan gönderilen emirlerdir. Bir şeyin gerçke olduğuna inanırsanız, diğerlier aksini iddia etse bile sizin için gerçeklik o olur. İnançlar en derin kaynaklarımıza ulaşmamızı sağlarlar.
Röportaj yaptığım başarılı insanlara, 'Size göre başarıda inancın oranı yüzde kaçtır?' dediğimde çoğu %60, %70 gibi cevaplar verdiler. Yol gösterici, güçlü inançlara sahip olursanız; eyleme geçme ve yaşamak istediğiniz şekilde bir dünyayı yaratma gücüne sahip olursunuz.
İnsanlık tarihi aslında inanç tarihidir. Peygamberler, Da Vinci, Einstein, Edison, Gandhi, M. Kemal, Lincoln, Kolomb gibi insanlar neden tarihe mal olmuştur? Çünkü insanlığın inancını değiştirmişlerdir. Einstein dünyaya farklı bakmamızı sağlamış ve dünyanın varoluşu, görelilik ve zaman hakkındaki inançlarımızı değiştirmiştir.
Gandhi savaşmadan bir ülkenin kurtarılabileceğini gösterip insanlık tarihinin inancını değiştirmiştir.
Da Vinci icatlarıyla ve yaptıklarıyla bir insanın neler yapabileceğini bize göstermiştir.
Dinler ne yapmıştır? Onlarda inançlarımızı değiştirmemişmidir?
Yani tarihi değiştiren bütün bu kişiler, inançlarımızı değiştiren insanlardır.
İnsan davranışlarını ne kadar incelerseniz inançların gücünü de o oranda anlarsınız. Çoğu zaman bazı şeyleri mantığımız almaz ama bunlar vardır ve yaşanıyordur. Çift kişilikli şizofreni hastası olan bir kadının üzerinde çalışma yapılıyor. Kadın birinci kişiliğinde gayet sağlıklı, kan şekeri gayet normal fakat ikinci kişiliğe girdiğinde birden fizyolojisi değişiyor ve bir şeker hastasına dönüşüyor. Hemde bu saniyeler içinde oluyor.
Hipnoz çalışmalarında da inançların ne kadar güçlü olduğunu bizzat kendi gözlerimle gördüm ve bir çok makalede de okudum. Hipnotik trans halinde bulunan kişilere, kızgın demir parçası olduğu söylenen buza dokundurtularak çok sayıda deney yapılmıştır. Temas noktasında daima su toplanması olmuştur. Hipnoz durumunda bilinç durumundan farklı olarak gerçek hipnoz edenin sözleri oluyor. Yani kelimeler mantık süzgecinden geçmiyor ve hipnoz yapan ne diyorsa onun için gerçek o oluyor.
Yıllar önce bir arkadaşım üzerinde bir deney yapmaya karar verdik. Bu deneyde ben onu hipnoz edecektim, hipnoz durumunda ona Garry Kasparov (Satranç Dünya Şampiyonu) olduğunu söylecek ve sonra onu uyandırıp bilgisayarla satranç oynatacaktım. Hipnoz ettim ve ona çok ayrıntıya girmeden Gary Kasparov olduğunu söyledim. Sonra onu uyandırdım ve ona bir çok soru sordum.
Adın ne? Garry Kasparov
Hangi ülkedensin? Rusya
Türkçeyi nereden öğrendin? Cevap yok
Burada ne arıyorsun? Cevap yok
Bu basit bir hipnoz deneyiydi ve sadece azda olsa sonuçları görmek istedim. Sonra onu bilgisayar karşısına geçirdim ve chess master programı ile satranç oynattım. Kesinlikle kendi oynayışı değildi, çok hızlı düşünüyordu ve hareketleri sağlamdı. Sonunda yenemedi ama master düzeyinde oynamıştı ve daha önce bunun yarısı kadar bile ilerleyememişti. Buna benzer gönüllü bir çok arkadaşta deneyler yaptım ve hepsinde neye inanıyorlarsa onun gibi davranıyorlardı.
Plesebo denilen, ilaç olmadığı halde hastaya ilaçmış gibi verilen boş hapların etkisini hepimiz biliriz. Aktif hiçbir özelliği olmayan bu boş hapların, yapılan deneylerde hastalar üzerinde çoğu kez kesin etkiler yaptığı görülmüştür.
Kanayan ülserleri olan bir grup hasta üzerinde, çarpıcı sonuçlar veren bir plesebo çalışması yapılmıştır. Hastalar iki ayrı gryba bölündüler. Birinci guba, hastalığı kesinlikle iyileştirecek yeni bir ilaç verildiği açıklandı. İkinci gruptakilere etkileri hakkında çok az şey bilinen bir ilacın kendilerinen denenmek üzere verildiğini söyledirler. İlk grupta hastaların %70'inde önemli oranda bir iyileşme görüldü, ikinci grupta bu oran sadece %25 idi. Her iki gruba da tıbben hiçbir özelliği olmayan boş ilaçlar verilmişti. Aradaki tek fark inanç sistemlerinin kabulüydü.
Dr. Andrew Weil de çalışmalarında ......................... (devamı yarın)
(İnançlar 2 yazısına bakın)"İnançlı bir kişinin gücü sadece ilgisi olan doksan dokuz kişinin gücüne eşittir"
John Stuart Mill
İnançlar, sinir sistemine doğrudan gönderilen emirlerdir. Bir şeyin gerçke olduğuna inanırsanız, diğerlier aksini iddia etse bile sizin için gerçeklik o olur. İnançlar en derin kaynaklarımıza ulaşmamızı sağlarlar.
Röportaj yaptığım başarılı insanlara, 'Size göre başarıda inancın oranı yüzde kaçtır?' dediğimde çoğu %60, %70 gibi cevaplar verdiler. Yol gösterici, güçlü inançlara sahip olursanız; eyleme geçme ve yaşamak istediğiniz şekilde bir dünyayı yaratma gücüne sahip olursunuz.
İnsanlık tarihi aslında inanç tarihidir. Peygamberler, Da Vinci, Einstein, Edison, Gandhi, M. Kemal, Lincoln, Kolomb gibi insanlar neden tarihe mal olmuştur? Çünkü insanlığın inancını değiştirmişlerdir. Einstein dünyaya farklı bakmamızı sağlamış ve dünyanın varoluşu, görelilik ve zaman hakkındaki inançlarımızı değiştirmiştir.
Gandhi savaşmadan bir ülkenin kurtarılabileceğini gösterip insanlık tarihinin inancını değiştirmiştir.
Da Vinci icatlarıyla ve yaptıklarıyla bir insanın neler yapabileceğini bize göstermiştir.
Dinler ne yapmıştır? Onlarda inançlarımızı değiştirmemişmidir?
Yani tarihi değiştiren bütün bu kişiler, inançlarımızı değiştiren insanlardır.
İnsan davranışlarını ne kadar incelerseniz inançların gücünü de o oranda anlarsınız. Çoğu zaman bazı şeyleri mantığımız almaz ama bunlar vardır ve yaşanıyordur. Çift kişilikli şizofreni hastası olan bir kadının üzerinde çalışma yapılıyor. Kadın birinci kişiliğinde gayet sağlıklı, kan şekeri gayet normal fakat ikinci kişiliğe girdiğinde birden fizyolojisi değişiyor ve bir şeker hastasına dönüşüyor. Hemde bu saniyeler içinde oluyor.
Hipnoz çalışmalarında da inançların ne kadar güçlü olduğunu bizzat kendi gözlerimle gördüm ve bir çok makalede de okudum. Hipnotik trans halinde bulunan kişilere, kızgın demir parçası olduğu söylenen buza dokundurtularak çok sayıda deney yapılmıştır. Temas noktasında daima su toplanması olmuştur. Hipnoz durumunda bilinç durumundan farklı olarak gerçek hipnoz edenin sözleri oluyor. Yani kelimeler mantık süzgecinden geçmiyor ve hipnoz yapan ne diyorsa onun için gerçek o oluyor.
Yıllar önce bir arkadaşım üzerinde bir deney yapmaya karar verdik. Bu deneyde ben onu hipnoz edecektim, hipnoz durumunda ona Garry Kasparov (Satranç Dünya Şampiyonu) olduğunu söylecek ve sonra onu uyandırıp bilgisayarla satranç oynatacaktım. Hipnoz ettim ve ona çok ayrıntıya girmeden Gary Kasparov olduğunu söyledim. Sonra onu uyandırdım ve ona bir çok soru sordum.
Adın ne? Garry Kasparov
Hangi ülkedensin? Rusya
Türkçeyi nereden öğrendin? Cevap yok
Burada ne arıyorsun? Cevap yok
Bu basit bir hipnoz deneyiydi ve sadece azda olsa sonuçları görmek istedim. Sonra onu bilgisayar karşısına geçirdim ve chess master programı ile satranç oynattım. Kesinlikle kendi oynayışı değildi, çok hızlı düşünüyordu ve hareketleri sağlamdı. Sonunda yenemedi ama master düzeyinde oynamıştı ve daha önce bunun yarısı kadar bile ilerleyememişti. Buna benzer gönüllü bir çok arkadaşta deneyler yaptım ve hepsinde neye inanıyorlarsa onun gibi davranıyorlardı.
Plesebo denilen, ilaç olmadığı halde hastaya ilaçmış gibi verilen boş hapların etkisini hepimiz biliriz. Aktif hiçbir özelliği olmayan bu boş hapların, yapılan deneylerde hastalar üzerinde çoğu kez kesin etkiler yaptığı görülmüştür.
Kanayan ülserleri olan bir grup hasta üzerinde, çarpıcı sonuçlar veren bir plesebo çalışması yapılmıştır. Hastalar iki ayrı gryba bölündüler. Birinci guba, hastalığı kesinlikle iyileştirecek yeni bir ilaç verildiği açıklandı. İkinci gruptakilere etkileri hakkında çok az şey bilinen bir ilacın kendilerinen denenmek üzere verildiğini söyledirler. İlk grupta hastaların %70'inde önemli oranda bir iyileşme görüldü, ikinci grupta bu oran sadece %25 idi. Her iki gruba da tıbben hiçbir özelliği olmayan boş ilaçlar verilmişti. Aradaki tek fark inanç sistemlerinin kabulüydü.
Dr. Andrew Weil de çalışmalarında ......................... (devamı yarın)